Saadet Partisi Tüm Türkiye de Cuma Namazı sonrası İl Başkanlıkları tarafından basın açıklamasında bulundu. Adana saadet partisi adına da il başkanı Hasan Şaybak Yaptı.
TÜRKİYE’DE KÜLTÜR DEPREMLERİ
03.02.2025 - Pazartesi 16:23Türkiye, yalnızca yer yapısı olarak değil, toplumsal yapısı ile de bir depremler kuşağı üzerinde bulunmaktadır. Birilerinin bir yerlerden bulup buluşturduğu “Jeopolitik” sözcüğü tam da yerine oturmuş gibidir…
Üzerinde yaşadığımız yurt topraklarının derin katmanlarında meydana gelen sarsıntılar yaşadığımız yapılarda önemli yıkımlara yol açıp son Maraş-Hatay örneğinde olduğu gibi on binlerce insanımızın birden ölmesine neden olurken, kültürel alanda yaşanan depremler de yaşam kalitemizi bozmaya, yaşam olanaklarımızı azaltmaya ve yaşam sevincimizi yok etmeye doğru götürüyor bizleri…
Anadolu ve Urumeli toprakları, yüzlerce, binlerce yıldır farklı kavim ve boyların, halkların, sonrasında oluşmuş milletlerin yan yana yaşadığı, kültürlerin buluştuğu, kaynaştığı bir coğrafya olmasının yanında emperyalizm çağında ortaya çıkan kimi çıkar çatışmaları ile acı felaketlere yol açmış bir yeryüzü parçasıdır… Yıkımlar ve depremler halen devam ediyor. Milyonlarca yıl sürmüş insan türünün yaşam tarihi içinde bir nokta bile sayılamayacak olsa da, Türkiye’de son yüz yılda yaşanan değişimler yüzlerce depremin yol açtığı büyük yıkımları andırır bir sonuç doğurmuş gibidir.
Ülkemizin yüz yıl gerisine doğru bir göz attığımızda, Batı’daki gelişmiş toplumların, ekonomik ve siyasi yayılma hırslarıyla, sömürgeleştirme politikalarıyla, bir emperyalist saldırganlık ile bizim coğrafyamıza hücum etmiş olduklarını görürüz. Bu saldırı, 1. emperyalist paylaşım savaşında bir yanda yer alma ve bundan kazanç sağlama düşüncesinin bedeli olarak yaşanmış gibidir. Alman emperyalizminin yayılmacı politikasına, İttihat Terakki lideri Enver Paşa’nın öz amcası Halil Paşa tarafından bir Alman Oyunu olarak nitelendirilmiş “Turan” hayali ile girilmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş topraklar kaybından, Sarıkamış’ta doksan bir yurt evladının kar ve bu altında dondurulmasına, İngiliz emperyalizmi ve ortaklarının Çanakkale Boğazını geçebilmek için tüm güçleriyle bu bölgeye yüklenmesine kadar birçok büyük yıkıma yol açmıştı.
Çanakkale Savaşı’nda, yurt savunması için bir tıbbiye sınıfının tümden yok olması pahasına katılan genç subaylar, orada Yemen çöllerinden Kuzey Afrika bozkırlarına, Kafkas Dağları’na, Zağros Dağları kadar onlarca yıldır birlikte savaştıkları Anadolu ve Urumeli köylüsü ile daha yeni tanışmış gibi bir değişim içine girmişlerdir. Doğu Avrupa ve Balkanlar’da yayılmaya başlanmış kimi düşünce akımları ve Batı’da Fransız Devrimi sonrası “Hürriyet, Eşitlik, Kardeşlik” parolasıyla ortaya çıkmış yeni toplum biçimi, Payitaht’ın iktidarını sağlama almak için uzaklara atamayı yeğlediği genç subayların da çok ilgisini çekmiş ve Türkiye topraklarında bu düşünce sistemlerinin geçerli olacağı bir yeni yaşam biçimi kurma hayalleri doğurmuştu. Bu hayali gerçekleştirme için de bir olanak çıkmış gibiydi. Bu olanağın öznesi ve mücadele ortağı, omuz omuza savaştıkları Anadolu’nun konargöçer gelenekli yiğit köylü gençleri olacaktır… Arıburnu’nda 25 Haziran 1915 tarihinde Anzak birliklerini durdurarak Albay rütbesini takmış Mustafa Kemal ile Kerevizdere’de Binbaşı olmuş Saffet Arıkan, Çanakkale Savaşı’ndan on sekiz yıl sonra, Cumhuriyet ilanının üzerinden de on üç yıl sonra kurulmuş Eğitmen Kursları’nda köylü çocukları ile yeni bir güç birliği yoluna girmişlerdi.
Cumhuriyet, aradan geçmiş onca yıla karşın eğitim sorununa köklü bir çözüm bulamamıştı. Halk katmanları içinde %80lik bir yer tutan köylü zümresinin %90’dan fazlası okuryazar değildi. Gâzi Mustafa Kemal’in bu alanda hiçbir deneyimi olmamasına karşın Maarif Vekilliği ile görevlendirdiği silah arkadaşı Saffet Arıkan’ın bir Balkan köylüsü olan İsmail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne vekâleten atanmasıyla birlikte Türkiye’de adeta bir kültür devrimi girişimi başlayacak, Eğitmen Kursları’nı izleyen Köy Enstitüleri ile de Anadolu halk kültürü üzerindeki yüzlerce yıllık kül ve toprak atılarak bu zengin ve çoğul kültürün yeniden gün yüzüne çıkması sağlanacaktır. Bu değişimi, bir Anadolu Rönesansı girişimi olarak adlandırmak çok da yanlış olmayacaktır.