Çukurova Ödülü 2023 Feyza Hepçilingirler’in
GELECEK KENDİ ELLERİMİZDE…
19.02.2023 - Pazar 00:36
Dünyamız karmakarışık ilişkiler ve çelişkiler içinde. Çoğu kez
kurduğumuz hayalleri, gelecek için düşündüklerimizi gerçekleştirmekte
büyük sıkıntılar çekiyoruz; istemediğimiz yönde gelişiyor olaylar…
Birçok yerde yalan ve demagoji ile gemisini yürütenler toplumun diğer
kesimlerini de arkalarına takmayı başarıyor; çoğunluk olarak
göründükleri de oluyor; adaletsizlikler, haksızlıklar boydan aşıyor.
Üretenler değil, aracılar, üreticinin emeğini sömürenler kazanıyor,
onlar gününü gün ediyor… İnsanın isyan edesi, her şeyi bir kenara
bırakıp bir kenara çekilesi, sessiz sedasız, kimsenin etlisine
sütlüsüne karışmadın yaşayası geliyor…
Bu kez de insan ve yurttaş sorumluluğumuzu yerine getirmemiş, meydanı
ikiyüzlülere, sahtekârlara, bezirgânlara bırakmış oluyoruz.
Her şeye karşın mücadele etmek en güzeli… Mücadele ederek yaşayanlar
hem bedenen, hem ruh olarak daha sağlıklı olurlar; yaşamı daha çok
kucaklama, ufuklarını daha çok açma olanağı bulurlar (bunu hem bir
mücadele insanı, hem bir hekim olarak söylüyorum)…
Dursun Akçam on bir doğum yapıp altısını yaşatabilmiş, emperyalizmin
karıştırdığı Güneybatı Kafkasya (Şu İngilizlerin ne işi vardı
oralarda?), yani Kuzeydoğu Anadolu’da, milletlerin, halkların can
derdine düştüğü günlerde kucağında kundağındaki bebesi, önündeki
öküzün hurcunda iki buçuk yaşındaki oğlu Esbender (İsfendiyar), buz
tutmuş Kura nehri üzerinde, Maran’ın derelerinde karla tipiyle
mücadele edip ayağındaki bir çift kara lastik ve yırtık yün çorabıyla
atayurdu Ahıska’ya gitmek için günlerce yol alan Seyhat’dan doğma,
ölümlerden uzak kalabilsin diye adı Dursun konmuş yoksul bir çocuk
olarak dünyaya geldi… Hayat ona mücadeleyi öğretmişti; çok sevdiği
anası Seyhat da… Yörede açılan Cılavuz Köy Enstitüsü’ne kaydolabilmek
için gerekli olan “şahadetname”yi alabilmek için okulsuz Ölçek
Köyü’nden Ardahan 23 Şubat İlkokulu’na kadar 14 km. yolu çarıklı
ayaklarıyla yürüdü. Üç kere “dilenci” sanılıp konuldu o okulun
bahçesinden… Dördüncüsünde insan evladı bir öğretmenin dikkatini
çekti. Sınava aldılar Dursun’u, köyde kısa bir süreliğine açılmış
millet mektebinde okuma yazma öğrenmiş, köylülerine Hazreti Ali
hikâyeleri, cenklemeler, âşık hikâyeleri okumuştu. Dördüncü sınıftan
başladığı 23 Şubat İlkokulunu bitirince, Cılavuz Köy Enstitüsü köy
okulu çıkışlı olmadığı için kabul etmedi diplomasını. Yılmadı Dursun…
Zamanın Maarif Vekili Hasan Âli Yücel’e mektup yazdı. Ona yazdığı o
mektubu İlköğretim Genel Müdürü, sonradan “Baba” diye anacağı İsmail
Hakkı Tonguç yanıtladı; mücadelesini kutluyor, gözlerinden öpüyordu;
hemen Cılavuz’a başvurmalıydı; kaydı yapılacaktı (Tonguç’un Dursun’a
mektubu ipek bir halıya işlenmiş olarak Dursun Akçam Kültürevi
duvarıdnda asılıdır)…
Dursun Akçam’ın yaşam öyküsünü birçok kez yazdım. Cılavuz’dan sonra
Ankara Gâzi Eğitim, sonra öğretmenlik, öğretmen önderliği, yazarlık,
gazetecilik… Kırıkkale’de çalışırken 1962 yılında Anıtkabir’e ilk
öğretmen yürüyüşünü yaptıran odur. Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli
Federasyonu yönetiminden Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS)
yöneticiliğine geçti. 1969 büyük öğretmen boykotunu yoldaşı Fakir
Baykurt ile birlikte yönetti. Kitaplar yazmıştı… Maral, Ölü Ekmeği,
Analar ve Çocuklar, Kanlıderenin Kurtları, Dağların Sultanı,
Kafdağı’nın Ardı… Daha nicelerini yazdı, ödüller aldı. 12 Mart
muhtırasından sonra bir yıl zindanda yattı, 12 Eylül’den önce adı
katledilecekler listesindeydi, darbeden hemen önce Almanya’ya sığındı,
on bir yıl yâd ellerde kaldı.
Türkiye değerini pek bilememişti ama o yaşamdan ayrıldıktan sonra
Almanlar Hamburg’da bir kıyıya onun adını verdiler…
Dursun Akçam yıllar sonra Türkiye’ye döndükten sonra da sıkıntılar
çekti, polis müdürlüklerinde tahta bankların üstünde günlerce takipte
kaldı…
1 Temmuz 2003 günü Ardahan’dan ayrılırken bana “Ben bir daha bu
memlekete gelmem oğlum” diyordu… Hastaydı… 19 Eylül 2003’de yaşama
veda etti.
Onun o mücadeleci yaşam izinde her şey yok olup gitmemeliydi! Dursun
Akçam Ormanı kuruldu, Dursun Akçam Kültür Sanat Vakfı ve Dursun Akçam
Kültürevi açıldı… On sekiz yıldır kapısı açık o kültürevinin… Bir
yıllık ağır pandemi koşulları dışında on yedi kültür sanat etkinliği
yapıldı Ardahan’da. Kültürün sanatın, özgür düşüncenin, yörenin en
güzel doğal ürünlerini üretip emeği sömürülen köylülerinin, Ardahanlı
gençlerin, kadınların ve emekten, adaletten yana olan herkesin sözcüsü
olmaya, herkese söz hakkı vermeye özen gösterildi.
Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı, Akçam’dan eşi Perihan’a kalmış
emekli maaşı ile ayakta kalmaya çalışıyordu. Dört kurucu kardeşin de
artık yaşları ilerledi, koşullar değişti…
Dursun Akçam sembol bir addır… Onun çarıklı ayaklarının izinden
yürümeliyiz yarınlara… El birliği, güç birliği yapmalıyız. Vakıf
senedinde mahkeme aracılığıyla yapılan bir değişiklikle vakfa
dışarıdan üye kabul etmeye başladık. Şubat ayı içinde yapılacak bir
mütevelli heyet toplantısı ile bu başvurular değerlendirilecek…
Yeni dostlara, ateşi diri, gönderdeki bayrağı dik tutacak kardeşlere
açtık kapıları… Türkiye’nin dört bir yanından başvurular var. Üye
formunu doldurup (fotoğrafa gerek yok, banka bölümü, kan grubu da boş
bırakılabilir) Esra Işıklı, Dursun Akçam Kültürevi, Kaptanpaşa
Mahallesi, Koca Mustafa Paşa Caddesi, No: 20, ARDAHAN adresine
gönderiniz. Ya da “ esra7589@hotmail.com “ adresine mail atınız. Esra
Işıklı arkadaşımız sizi arayacaktır. Üye ödentileri en az aylık 100 TL
olarak belirlendi. Şimdiden yurdun dört bucağından, Almanya’dan bir
yıllık ödentilerini peşin yatıranlar oldu.
Ardahan’da bir avuç insanın çabasıyla güzel bir ocak bacasını
tüttürüyor. Dursun Akçam Tiyatro topluluğu yıllardır oyunlarını
sergiliyor; şu an da yeni bir oyun hazırlığında… Ölçek Köyü’nden 26
genç yeni bir tiyatro grubu oluşturdu. Bu yaz 18. Dursun Akçam Kültür
ve Sanat Günleri’ne hazırlanıyoruz.
Haydi; göğsünüzü gerin, dik tutun başınızı… Mücadele sürüyor…

